Fransızların ve Rusların hayran olduğu Türk savaş pilotu: Vecihi Hürkuş
- HABER 7 – ÖZEL
Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele olmak üzere iki büyük imtihandan geçen Türkiye’de hava savunma sanayisinin ne kadar değerli olduğunu tüm otoriteler kabul etti. Bir anda mevzilere dalarak büyük yıkıma neden olan savaş uçaklarının yokluğu son derece hissedildi. Ancak savaştan sonra bu alanda ilerlemek isteyen birden fazla girişimci ve mühendisin önüne geçilmiştir. Geçiş izni verilmeyenlerden biri de Vecihi Hürkuş’tu. İstiklal sloganıyla onlarca savaşa katılan ve ömrünün değerli bir bölümünü savaş meydanlarında geçiren Hürkuş, ölümüne kadar devletin engelleriyle karşılaşacaktı. Gerçek anlamda beyin kanaması geçirip Allah’a doğru yürüdüğünde, arkasında büyük bir servet bırakmak şöyle dursun, icra takibi ve binlerce liralık borçtan oluşan bir yığın belgeyle gömülecekti.
‘ORPHEE’ SAVAŞ BÖLGELERİNE GİDEN YOLDA BIRAKILDI
Vecihi Hürkuş, 6 Ocak 1896’da İstanbul’da doğdu. Babası Gümrük Müfettişi Feham Bey, annesi ise Bulgar göçmeni Zeliha Niyir Hanım’dır.Tıpkı Nuri Demirağ3 yaşında babasını kaybetmiş ve maceralarla dolu hayat yolculuğunda ‘yetim’ kalmıştır.
Kalabalık bir ailede büyüyen Hürkuş, ilköğrenimini Sarıyer’de tamamladıktan sonra askeri okullara kaydoldu. Bunda Harbiye’de eskrim ve sanat öğretmenliği yapan amcası Ahmet Şekür Bey’in payı büyük. sırasıyla Üsküdar’da. Füyuzati Osmaniye Ortaokulu ve Paşakapısı LisesiKoleksiyonuna devam etti.
Ancak Üsküdar Paşakapısı Lisesi’nde okurken yine amcasının etkisi altına girdi ve sanatsal arzusunu gerçekleştirmek istedi. Tophane Sanat Okulu kayıt yaptırmıştı. Lise eğitimini de burada tamamladı.
Balkan Cephesinde 16. Piyade
1912’de Balkan Savaşı çıkınca kayınbiraderi Kurmay Albay Kemal Bey Emri altında sefere çıktı. Bulgarlara kaptırılan Edirne vilayetini geri alan askerlerin arasındaydı. Şimdi ise 16 yaşındayken ‘Komutan’ mahlasıyla Trakya’ya döndü.
Balkan Savaşları sırasında savaş uçaklarının cazibesinden çok etkilenmiş ve tüm planlarını savaş pilotluğu üzerine kurmuştur. Ancak yaşının küçük olması nedeniyle “Makinist Okulu”na gönderilmiş. Burada eğitimine devam ederken bu sefer Birinci Dünya Savaşı çıktı. Osmanlı Devleti İttifak Devletleri’nin yanında yer almıştı. Havadaki ilk deneyimini aynı zamanda astsubay olarak kazandı.
İngilizlere karşı Bağdat cephesinde makinist olarak görevlendirilen Vecihi Hürkuş, Osmanlı bayraklı bir uçağın arka koltuğundaydı. Bir nevi yardımcı pilottu. Ancak savaşın kızıştığı bir dönemde Vecihi’nin bindiği uçak ağır hasar alarak patladı. Güvenilir alana paraşütle atlamasına rağmen yaralandı. Bağdat’taki komutanlar, Vecihi’nin tedavi için İstanbul’a gönderilmesine onay verdiler.
Türk havacılık tarihine adını altın harflerle yazdıran Hürkuş, ölümle yüz yüze geldiği ilk anı şöyle ifade etti: Bu kaza beklendiği gibi kolumu kırmadı. Aksine kanatlanmak istedim ve pilot olmaya karar verdim. Bu karar beni 50 yıl göğe bağladı.diye açıklamıştı.
21 YAŞINDA TARİH
Tedavi görür görmez İstanbul’daki ‘Tayyare Mektebi’ne giren Hürkuş, kısa sürede mezuniyet için yola çıkarak tekrar cepheye döndü. Bu kez Kafkasya’da Ruslara karşı savaşacaktı.
Osmanlı ordusunun karada karşılaşabileceği güçlükler için keşif ve gözetleme uçuşları yapan Hürkuş, düşman mevzilerine dalıyor ve stratejik noktaları havaya uçuruyordu. Aynı dönemde Çarlık Rusya İmparatorluğu’na ait bir uçak infilak etmişti. Bu başarı onu yakın tarihimize taşımıştır. Bir düşman uçağını düşüren ilk Türk pilotugeçerdi.
“BEYEFENDİ SAVAŞÇI”
Ancak bu tarihi başarının ardından kabuslarla dolu günler geldi. Ekim 1917’de Rus bandıralı bir savaş uçağıyla havada savaşan Vecihi, avantajlı bir konumda olmasına rağmen düşmanıyla eşit şartlarda savaşmak istiyordu. O anda yükseklik, ateş hattı ve daha birçok üstünlük Vecihi’nin tarafındaydı.
O ise Rus uçağıyla birebir iniş yaptı. Ancak Rus pilot, Vecihi komutasındaki uçağı ‘uçamaz hale getirdi. Vecihi uçağın düşeceğini anlayınca güvenle indi.
Ancak Rus mevzilerine sert bir iniş yaptı. Bu nedenle ilk işi uçağını yakmak oldu. Devletin helal parasıyla aldığı uçağın bir gün tamir edilip Osmanlı askerine zarar vermesini istemiyordu. Bu atılımı, onun Rus cephelerinde ‘centilmen savaşçı’ olarak yorumlanmasına, yakalandığında ise öldürülmesine değil, sürgüne gönderilmesine neden olacaktı.
NARGIN ADASI’NDAN YUTULDU
Ruslar, Vecihi ve Türk subaylarını Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na sürmüştür. Ancak adada Azerbaycan Türkleri çoğunluktaydı. Onun bir tutsak olmasını gerçekten istemediler ve adadan kaçmasına yardım ettiler.
Vecihi, yanında Teğmen Kıyı Bey ile birlikte kıyıya yüzdü. Yaya olarak geldiği İstanbul’da Birinci Dünya Savaşı’nın bittiğini ve Osmanlı başkentinde İngiliz işgalinin başladığını gördü. İlk işi Harem’den kalkan bir vapurla Milli Mücadele’nin devam ettiği bölgelere gitmek oldu.
UÇAK İNŞA ETMEK HAYALİ
Bu kez yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı için havada ve karada savaşıyordu. Kurtuluş Savaşı’nın ‘ilk’ ve ‘son’ uçuşunu da yapan pilottur. Birinci İnönü, İkinci İnönü ve diğer savaşlarda Yunan mevzilerine giren pilot olarak düşman saflarında terör estirdi. Başarısından dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi genç savaş pilotuna 3 ayrı İstiklal Madalyası takdim etti. ‘Uçak yapma’ hayali de yine aynı yıllara denk gelirdi.
1919’da Edirne’de düşen bir yolcu uçağını kurtarıp Anadolu’ya getirince bu uçağa Vecihi’nin adının verilmesine karar verildi. Bir uçağa isim verildiğinde 23 yaşındaydı. Bu hediyeden çok etkilenmiş ve kendi adını taşıyan birçok uçak yapmak istemiştir. Bu nedenle düşmanın geride bıraktığı uçak parçalarını topluyordu. İlk uçağı olan Vecihi K-6’yı (Vecihi K-VI) tek çevrimde üretecekti. Bu onun ilk çalışmasıydı. Ayrıca Türkiye’nin ilk lisanssız yolcu uçağı olarak tarihteki yerini almıştır.
“UÇAĞINA GÜVENİYORSAN ZIPLA, UÇ, BİZİ KURTAR”
Ancak uçağın ‘sinek sertifikası’ yoktu. Tamamen kalan Yunan kesimlerinden yapılmış bir araçtı. O zamanlar teknik komitede ‘uçulabilir sertifika’ verecek deneyimli bir kişi yoktu. Toplanan heyete hitap eden Vecihi: Ve size bu lisansı veremeyiz. Uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar” diyor.
Vecihi ise heyetten aldığı onayla el yapımı uçağına binerek alışık olduğu gökyüzüne doğru havalanıyor ve ölümüne kadar unutmadığı o anları şöyle özetliyor:
Ancak Hükümet, kendi imkanlarıyla uçak yapıp uçurmayı başaran Vecihi’yi ödüllendirmek yerine cezalandıracaktı. Önce uçağına el konuldu, ardından yüklü miktarda para cezası kesildi. Ayrıca 15 gün tutuklu kaldı.Türk Hava Kuvvetleri’nden istifasını büyük bir hayal kırıklığı içinde şu sözlerle anlatırdı:
FRANSIZLARDAN VECİHİ’YE TEKLİF
Aynı dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘İstikbal göklerdedir’ sözü üzerine Vecihi Hürkuş Türk Tayyare Cemiyeti’ne (TTK) katıldı. Uçak üretimi için kurulan derneğe ilk para bağışı Adana’nın Ceyhan ilçesinden yapıldı. Telgrafla gönderilen 10 bin lirayla üretilen ilk uçağa ‘Ceyhan’ adını Hürkuş verdi. Bu uçakla yurt içinde birden fazla sefer yaptı.
Ancak ikinci Avrupa seyahatinde Fransızların Vecihi Hürkuş’a ilgisi son derece fazlaydı. Vecihi, yeni inşa edilen uçakların birçoğunu test etmişti. Fransızlar bile bu durumdan etkilenmiş ve hatta uçaklarıyla Atlantik Okyanusu’nu geçmeyi teklif etmişlerdir. Ancak bu ikili ilgi ülkede çeşitli tezlere neden oldu. Ayrıca dönüşünde TTC’deki görevinden istifa edecekti. O dönemde bizzat çizdiği tüm uçak projeleri ve üretimi devam eden işler rafa kaldırıldı. Bir bakıma bir kez daha hayal kırıklığına uğradı.
Oradaki istifasının ardından Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bir anonim şirket olan TOMTAŞ’ta hem mühendis hem de pilot olarak göreve başladı. Yıllar içerisinde birden fazla yolcu uçağını bünyesine kattı. Ancak ekonomik yapısı yanlış olan kurum 1928’de iflas edecekti. Bu kez ‘dış etkenler’den çok ‘iflas’ gerçeğiyle yüzleşti ve hayalleri yine isteksizce suya düştü.
PRAG’DA ‘Yaşasın Türk Uçağı’ SESLERİ
Ancak yılmadı ve aynı yıl Kadıköy’de kiraladığı bir kereste atölyesinde spor-eğitim tarzında bir uçak yaptı. Türkiye’nin ‘ilk sivil uçağı’ olarak kayıtlara geçen bu araç, 1930’da Kadıköy Fikirtepe’den Ankara’ya sefer yaptı.
Vecihi’yi Ankara’da karşılayanların arasında hükümet kabinesinden de isimler vardı. Tamamen Türk üretimi olan bu aracı vatandaşlar hayranlıkla izliyordu. O dönemde İsmet İnönü de Hürkuş’tan bu uçağa ‘uçulabilirlik belgesi’ almasını istemişti. Ama Ekonomi Bakanlığı’na gittiğinde aynı tabloyla karşılaştı.
Bakanlıktan gelen yanıtta, tecrübeli kimsenin olmadığı, bu nedenle ‘uçabiliyor’ raporu verilemediği söylendi. Hükümetin izniyle uçağını modüllere ayırarak Çekoslovakya yolunu tuttu. Prag’da segmentleri yeniden birleştirdi ve ilk uçuşunu yaptı.
‘Yaşasın Türk Uçağı’ sloganı Prag meydanlarını inletiyordu. Vecihi yurt dışında başarılı olunca ‘uçulabilir sertifika’ uzmanlar tarafından kendisine bizzat teslim edildi. Uçağına atlayarak Prag’dan İstanbul’a uçtu. Bu, ilk ‘uluslararası’ seferdi.
Döner dönmez uçağını Posta İdaresine teslim edecekti. Ama Türk Hava Kurumu devreye girdi ve bu araç için bir nevi tur planladı. Vecihi K-XIV, Orta Anadolu’nun çeşitli yerlerine onlarca sefer yaptı. Elde edilen gelirlerle yeni uçakların yapılması da istendi. Ancak 1931 yılında beklenmedik bir olay meydana geldi. Vecihi’nin yardımcısı Hamdi Bey’in ‘uçabilme’ izni birdenbire iptal edildi. Vecihi K-XIV’in ‘uçulabilir sertifikası’ da iptal edildi.
OKUL PARA TUTMADAN KAPATILDI
Bu beklenmedik gelişmenin ardından Hürkuş, Türkiye’nin ilk sivil havacılık okulu olarak da bilinen eğitim kurumunu bu kez de gençlere hünerlerini öğretmek için faaliyete geçirdi. Sadece 12 öğrencisi vardı.
Öğrencileri arasında şehit olacak yeğeni Eribe de vardı. Hayatını havacılığa adamış bir diğer Türk girişimci Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş’a uçak üretebilmesi için 5 bin lira bağışladı. Bu para ile Nuri Beyefendi ve Vecihi Beyefendi isimli 5 farklı uçak imal edildi. 12 öğrencisine de uçak kullanmayı öğretti. Ancak 1935 yılında ekonomik darboğaz aşılamayınca Türk Sivil Havacılık Okuludeklanşör indirildi.
Tüm özlemlerinizi ve düşüncelerinizi yalnızca milliyet aşkıyla süsleyin ve besleyin. O zaman vatanının sevgili varisi olursun.” dedi Hürkuş, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Bunda devletin yardım etmemesi ve Türkiye’de havacılık alanında birinciliğin teşvik edilmemesi ön plandaydı.
NİŞ ŞEHİT OLDU
Türk Sivil Havacılık Okulu’nun kapatılmasından sadece bir yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk bu sefer devreye girerek Vecihi Hürkuş’a yardım edilmesini tavsiye etti. Atatürk’ün bu tavsiyesinde Sovyetler Birliği’nden dönen Türk Hava Kurumu Genel Başkanı Fuat Bulca’nın etkisi büyük olmuştur. Hürkuş’un adının Rusya’da anılmasını Ankara’ya getiren Bulca, Atatürk’ü etkilemiş ve Başkomutan şunları söylemiştir: Bu kadar mı? O halde Türk Kuşu adı altında yeni bir çalışma şekli açın ve Vecihi’den faydalanın!“Emir vermişti.
Hürkuş bu emri duyar duymaz Ankara’ya gelerek Türk Hava Kurumu’nun Etimesgut’taki hangarlarının yapımında ve yeni pilot adaylarının yetiştirilmesinde büyük rol oynadı. Ancak bir tören sırasında yeğeni Eribe’nin paraşütü açılmadı ve feci şekilde öldü.
Bu olay Vecihi Hürkuş’u olumsuz etkilemiştir. Türk Kuşu projesi rafa kaldırıldı ve Vecihi Hürkuş’un Almanya’ya gönderilmesine karar verildi.
“1,5 YILDA MÜHENDİS OLMAZSINIZ!”
Almanya’da Weimar Mühendislik Okulu’na giden Hürkuş, ilk sınavdan sonra oradaki uzmanlardan tam not alarak ‘uzmanlık’ düzeyinde eğitimine başladı. 2 yıl okuyacağı düşünülüyordu. Ancak 1,5 yılda mezuniyet için ayrıldı. İlerlemiş yaşına rağmen mühendislik fakültesini başarıyla bitirip yurda dönmesi bürokrasideki denklemleri yeniden değiştirmedi. Hürkuş’un ürettiği uçağa daha önce ‘uzman’ olmadığı için ‘uçulabilirlik sertifikası’ vermeyen heyet, bu kez ‘uçulabilirlik sertifikası’ vermedi 1,5 yılda mühendis olamazsın! ‘ diyerek Hürkuş’un diplomasını kabul etmedi. Bu nedenle Bayındırlık Bakanlığı Uçak Mühendisliği Lisansıanlamadım
Bu olaydan sonra havacılık alanındaki gelişimini çeşitli şirketlerde ve çeşitli pozisyonlarda sürdüren Hürkuş, Kasım 1954’te Ziraat Bankası’ndan büyük bir kredi alarak Hürkuş Havayolları’nı kurdu. İlk iş olarak Türk Hava Yolları’nın hurdaya çıkardığı 8 uçağı satın aldı. Ancak uçaklar eski ve kullanılamaz durumdaydı. Bunlardan 7’si kazaya karıştı. Kalan son yolcu uçağıyla birlikte Güneydoğu Anadolu’nun zorlu coğrafyasında maden aramaya başladı.
Amacı ‘uranyum’ ve ‘toryum’ yataklarını bulmaktı. Ancak son günleri sıkıntı içinde geçti. Binlerce lira borcu vardı, borcunu zamanında ödeyemedi, yığınla icra belgesi evine geldi. Takvim yaprakları 1969’u gösterdiğinde Hürkuş Hakk’a doğru yürüyecekti. Anılarını başkentte topladı” Bir Uçak Sürücüsünün Anıları: Deneyim”, son bölümde beyin kanaması geçirmiş ve komaya girmişti.
Vecihi Hürkuş, tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde 16 Temmuz 1969’da vefat etti. O günlerde ABD ve Rusya’daki bilim adamları Ay’a seyahat ederken, 50 yılı aşkın bir süredir Türk havacılığına gönül veren Vecihi Hürkuş ahirete göç etti.
Arkasında onlarca savaş, acılar ve hayal kırıklıkları bırakan Vecihi Hürkuş hâlâ şu sözlerle anılıyor:
payasajans.xyz